Jean Jacques Rousseau ve Toplum Sözleşmesinde Egemenlik |
halkı bir somut gerçeklik olarak düşünmekte, bir tek onu, yine onu meydana getiren, onun yaşamım ortaya çıkaran bütün herkesin istencini kapsama ve temsil etmede muktedir görmektedir". Bu bağlamda şunu söyleyebiliriz: Sözleşme aracılığı ile devletle yurttaş arasında ortaya çıkan ilişki, yani her bir ortağın devletle angajmanında ve vaadinde, aynı anda hem ortaklık eylemini hem de yurttaşın özgürlüğünü belirleyen çift yönlü
bir ilişkinin varlığı söz konusudur. Rousseau'nun toplumsal sözleşmesinin odağını oluşturan egemenlik kavramı, Rousseau bağlamında ancak eşitlik ve eşitsizlik kavramlarının açılımının yapılması ve anlamlı hale getirilmesiyle anlaşılabilir. Ona göre eşitlik, "sözde yasal bir kurgu değildir. Eşitsizlikte, başkalarının katlanabileceği bir şey değildir"'. O, bütün kusurlarımızın eşitsizlikten kaynaklandığını söyler. Bu bağlamda da, etik dünyanın bütünüyle yeni bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğini ifade eder. Bu, toplumun çoğunluğu tarafında da böyle görülmektedir'. Rousseau, eşitliğe dayalı sosyal bir düzen kurma isteğinden hiçbir şekilde çekinmemiştir. Yaşamı boyunca bu amaca dönük çalışmalar ve eylemler sergileyen Rousseau, ortaya koymuş olduğu toplum sözleşmesi modeliyle de, insan özgürlüğünün garanti altına alınması yolunda ufuk açmıştır.
Toplum Sözleşmesi Ancak Anlaşılarak Yapılır.
YanıtlaSil